PAYLAŞIMIN ADRESİNDESİNİZ
PORTAL  
  ANA SAYFA
  FORUMLAR
  VİDEO
  GALERİ
  RADYO DİNLE
  AYIN DOSYASI
  ANKETLER
  OYUNLAR
  SOHBET ODASI
  ARKADAŞLAR
  MARMARA
  DUYURULAR
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
FORUMLAR
=> Daha kayıt olmadın mı?

FORUMLARI BOŞ BIRAKMAYALIM :D

FORUMLAR - biyografiLer

Burdasın:
FORUMLAR => MÜZiK => biyografiLer

<-Geri

 1  2  3 Devam -> 

deMircaN
(şimdiye kadar 66 posta)
08.07.2007 00:19 (UTC)[alıntı yap]
gruplar ve sanatçıların özgeçmişleri burada...
Legion666_BlackMetaL
(şimdiye kadar 23 posta)
08.07.2007 00:20 (UTC)[alıntı yap]
MEGADETH

80'li yılların başlarında 'rüyalar ülkesi' Amerika'da sular kaynamaya çoktan başlamıştı... Amerika'nın gerçekte 'rüyalar ülkesi' olmadığını anlayan bir kaç asi adam artık bağıra bağıra isyan etmek istiyordu. Hiç bir estetik kaygı düşünmeyecek kadar sinirli ve ateşliydiler... Savaşlar olmuştu ve olacaktı da... İnsanlar ölüyordu ve öleceklerdi de... İnsanlığın başından itibaren rahatsızlık veren otorite ve güç insanları ezmişti ve ezmeye devam da edecekti... Tabi ki thrash ile bunları bağırıp çağırmaya ihtiyacı vardı insanların.

İşte tüm bunlardan rahatsız olan ve müzik yapmak için çıldıran gençler özellikle Amerika olmak üzere dünyanın her yerinde coşmaya başlamışlardı... Metallica, Slayer, Megadeth, Testament, Annihilator, Metal Church, Overkill, Sepultura gibi THRASH grupları zincirlerini kırıp seslerini duyurmayı başarabilmişlerdi. Tabii günümüze kadar hangi evrelerden geçip ne kadar dejenere oldukları anlaşılıyor.

Megadeth'ten önce, konumuzla direk ilgisi olan Metallica'yı da kısaca tanıyalım. (Ayrıntılı Metallica tanıtım yazısı çok yakında Müzik Kutusu'nda!) Metallica kurulduğunda gitaristleri James Hetfield ve "Panic" adlı gruptan ayrılıp gelen Dave Mustaine (lead) idi. Birçok beste ve konserden sonra Mustaine Metallica'dan kapı dışarı edildi. Yaklaşık bir sene sonra bass gitarist David Ellefson, gitarist Kerry King ve davulcu Lee Rausch ile Megadeth'i kurdu. (1983) Bir kaç konsere çıktıktan sonra, Kerry King, Slayer'a geri döndü. Lee Rausch da gruptan ayrıldı ve yerini Gar Samuelson aldı. Kerry King ayrılınca da yerine Chris Poland geldi. Ve nihayet 1984'te Capitol Records'la anlaştılar.

1985'te ilk albümlerini çıkardılar; "Killing Is My Business... And Business Is Good!" Tamamen amatör ruhla hazırlanmış ve müthiş hızlı ve keskin gitarların kullanıldığı albümde Mustaine piano da çaldı. Genelde gençlik, hızlı yaşam, ölüm, thrash ve siyaset hakkındaydı şarkı sözleri. Albüm fazla satmadı ve dolayısıyla çok kişiye tanıtamadılar kendilerini.

1986 yılında ''Peace Sells... But Who Is Buying?'' albümünü çıkardılar. Daha profesyonelce hazırladıkları bu albüm bir öncekine nazaran daha derli toplu, daha organize, ve daha oturmuştu. Değindikleri konular albümün adından da anlaşılacağı gibi barış ağırlıklı sözlerdi. Özgürlük ve biraz da karamsarlık. Bu albümle beraber grubun maskotu olan ''VIC the skull__ RATTLE HEAD'' tanınmaya başlamıştı.

Grubun davulcusu Samuelson ve gitaristi Poland gruptan çıktı. Yerlerini davulcu Chuck Behler ve gitarist Jeff Young aldı. (1987)

1988'de grup 3. albümü olan "So Far, So Good... So What?"ı piyasaya sürdü. Bu albümle iyice ünlenmeye başlayan Megadeth, gerek müziğiyle gerekse Mustain'in ustalıkla yazdığı şarkı sözleriyle ''taviz vermeyeceğiz'' mesajını veriyordu herkese. Aileler çocuklarının Megadeth dinlemesine izin vermiyordu artık ve bu Megadeth'in yavaş yavaş amacına ulaştığını gösteriyordu. Bu yeni albüm grup elemanlarının değişmesiyle diğerlerine nazaran daha farklı bir müzikal konseptteydi. Bu sefer yasalara, politikacılara, diktatörlere ve otoriteye karşı çıkmıştı şarkılarıyla. Ve Sex Pistols'un bir şarkısını coverladılar. ''Anarchy in UK''... Artık yaptıkları müziğin ve isyanın evrensel olduğunu göstermişlerdi herkese.

1989'da kadro yine boşalmıştı. Behler ve Young gruptan çıktı. Grup senenin sonlarına doğru davulcu Nick Menza'yı aldı bünyesine. Ve aynı sene içinde Mustaine zararlı ve yıkıcı araba kullanmaktan tutuklandı ve içeri atıldı.

1990'da grup Alice Cooper'ın "No More Mr. Nice Guy" şarkısını coverladı. Hala gitarist açığı olan grup gitar virtizü olan Marty Friedman'laanlaştı ve "Rust In Piece" çıkardılar piyasaya. Çok fazla ilgi gören albüm silinmesi imkansız hale gelen bir efsaneye imza atmış oldu. Tamamen değişik bir tarzdaydı albüm. Dakikalarca süren sololar, karmaşık davullar ve melodik ritmleri yine muhalif sözlerle yoğurmuşlardı. O sıralar olmuş olan Körfez Savaşından tutun uzaylılara kadar yayılmıştı işledikleri konular.

1991'de grup "Rusted Pieces" adlı ilk videosunu çıkardı. Daha sonra "Bill & Ted's Bogus Journey"e soundtrack (film müzikleri) olmak üzere "Go To Hell" şarkısını hazırladılar.

1992'de de Super Marıo Bros'a "Breakpoint" adlı şarkılarını verdiler ve bu, oyunun soundtracki oldu. Ve grup "Countdown to Extinction"ı piyasaya sürdü. Artık ününe ün katmış olan grup müzikalitesini iyice geliştirdi ama amatör ruhları yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Müziğinde artık teknolojinin son harikalarını da kullanmış olan grup yine tamamen farklı bir tarz denemişti. Genelde yine çok tutulan albüm bazı fanları tarafından hoş karşılanmamıştı. Yoksa grup paranın tadını aldı mı? diye endişeler doğmaya başlamıştı. Yine efsaneleşen bu albümün sözleri yine ABD'yi yere batırıp çıkarmıştı. Şarkılara çektikleri kliplerde politikacıları öldürüyor, askerleri aşağılıyor, silahları kırıyordu. Artık tabii çevrenin yok oluşuna da parmak basıyorlardı. Ve aynı sene "Exposure Of A Dream" adlı videoyu çıkardılar...

1993'e gelindiğinde grup The ^^Last Action Hero^^ adlı film için Angry Again adlı şarkıyı yaptı. Ve 99 Ways To Die adlı şarkısını da "The Beavis and Butthead Experience" için soundtrack olarak yaptı.

1994'te "Youthanasia" yı çıkaran grup artık o kadar piyasaya karışmıştı ki artık MTV'nin vazgeçilmez malzemelerinden biri olmuştu. Artık biz yaşlandık ve sorunlarla uğraşacak halimiz kalmadı mesajını verdi bu albüm ve fanlarını büyük bir hayalkırıklığına uğrattı.Daha sonra Black Sabbath'ın Paranoid adlı şarkısını bir Black Sabbath tribute albümü olan "Nativity in Black: A Tribute to Black Sabbath" coverladı.

1995 yılında daha önce çıkardıkları soundtrack şarkılarının bir nevi toplaması olan "Hidden Treasures"ı piyasaya sürdüler. Ve daha sonra ^^Evolver: The Making of Youthanasia^^ videosunu çıkardı grup.

1997 de "Cryptic Writings"le döndüler piyasaya. Müzikalitesinden hiç ödün vermemiş olan grup amacından ve fanlarından caymışa benziyordu. Artık yeni hayranlar kazanma çabası içindeydiler ve bahaneleri herzamanki gibi ''Biz değişik şeyler yapmayı seviyoruz'' şeklindeydi. Daha sonra Almost Honest adlı şarkıları "Mortal Kombat" için yeniden düzenlendi ve kullanıldı.

1998'de emektar davulcu Nick Menza'nın hastalığı yüzünden grup başka bir davulcu arayışına girdi ve Jimmy DeGrasso yeni davulcu olarak gruba dahil oldu. Fanlarına üst üste hayal kırıklığı yaşatan grup büyük bir süratle müzikal açıdan olmasa da sosyal açıdan dejenere oluyordu.

Ve 1999... Megadeth için bir dönüm noktası olan "Risk" albümünü çıkardılar. Kalitesini yansıtmaktan uzak olan bu albüm ile birlikte grubun adı Backstreet Boys'la anılmaya başlandı. Gerek müzikal açıdan gerekse sosyal yönüyle şaşırtıcı niteliğe sahip olan "Risk" albümü, gruba tamamen yeni bir hayran kitlesi kazandırdı. Tabii bir de basının sevgisini... Aynı sene bu albümden olan "Crush'em" şarkısını ''Universal Soldier 2 Soundtrack'' olarak yayınladılar.

2000'de Marty Friedman gruptan tek başına çalışmak üzere ayrıldı. Yerini "Savatage" ın gitaristi Al Pitrelli aldı. 10. albümlerini çıkarmak üzere çalışmaya başladıklarında Capitol Records'dan ayrıldılar ve Sanctuary Records ile anlaştılar. Daha sonra rahata ve paranın tadına iyice alışmış olan grup, düzmece bir toplama albüm hazırladı. (Capitol Punishment: The Megadeth Years)

2001 yılına gelindiğinde grup yeni gitaristiyle yeni bir albüm çıkardı. (The World Needs A hero!) Artık müzikalitesi iyice düşmüş Megadeth'in eski halinden eser kalmamıştı. Bu albüm eski hayranlarının yüreğine azıcık da olsa su serpti çünkü rock müziğine daha yakındı. Yaptıkları hatalardan üzgün olduklarını belirten grubun kurucu ve baş üyesi Dave Mustaine; "Risk" albümü için özür diledi hayranlarından ve aynı sene Türkiye'ye gelip Türk hayranlarına tamamen mükemmel bir müzik ziyafeti çekti
Legion666_BlackMetaL
(şimdiye kadar 23 posta)
08.07.2007 00:21 (UTC)[alıntı yap]
MARDUK



Marduk, grubun şu anki gitaristi Morgan Hakansson tarafından 1990 yılında İsveç'te kuruldu. Bu arada Morgan, gruba sümer mitolojisindeki günah tanrısı anlamına gelen "Marduk" ismini de koyan kişiydi. Bassta B-War, Davul ve Vokal'de Joakim af Gravf, ikinci gitarda Dave Andersson ve klavyede Emil Dragutinovic ile karanlık savaş başlamış oldu.

Marduk ilk olarak 1991 yılında "F... me Jesus" adlı demosunu çıkardı. Bu kayıt, grup için iyi bir başlangıç oldu ve tüm kopyalar kısa zamanda satıldı. Çalışma; "F... me Jesus", "Departure From The Mortal", "The Black", "Within the Abyss" ve "Shut Up and Suffer" isimli parçaları içeriyordu.

1992 yılında Marduk büyük bir atılım yaparak "Darkendless" albümünü piyasaya sürdü. Grup, artık Black Metal piyasasında pastanın en büyük dilimlerinden birini alacağının sinyallerini vermeye başlamıştı. Demoda bulunan "The Black" ve "Within the Abyss" parçalarının da yer aldığı bu albümü 1993'te "Those Of The Unlight" adlı yeni bir çalışma izledi. "Wolves", "On Darkened Wings" gibi kitle tarafından dinlenmesinden bıkılmayan yapıtların yer aldığı albüm büyük beğeni toplamıştı. "Those Of The Unlight"ta ayrıca; "Darkness Breeds Immortality", albümle aynı adı taşıyan "Those of the Unlight", "Burn My Coffin", "A Sculpture of The Night", "Echoes Fform The Past" ve "Stone Stands It's Silent Vigil" şarkıları da bulunuyordu.

1994 yılında bir albüm daha piyasaya sürüldü. "Opus Nocturne" adını taşıyan bu albüm ile turnelere çıkıldı, konserler verildi. Marduk, black metal camiasında tanınan en büyük gruplardan biri durumuna gelmişti. Daha sonra 1996 yılında "Glorification" ve "Heaven Shall Burn When We Are Gathered" adlı iki kayıt daha dinleyenlere sunuldu. İkinci çalışma, cover özelliği taşıyordu. "Glorification of The Black God" ile başlayan albüm, Alman thrash metal grubu Destruction'ın ünlü parçası "Total Disaster" ile sürüyor, Piledriver düzenlemesi olan "Sex with Satan" ile dinleyiciyi kendinden geçiriyordu. Bu albümlerle Marduk underground piyasasında değeri tartışılamayacak gruplardan biri olmuştu.

Grup bir süre sonra kadrosunu yeniledi. Tüm gitarları Morgan üstlenirken, davul vokal yapan Joakim af Gravf gruptan ayrıldı. Yerine, Marduk'un yoluna güçlenerek devam etmesini sağlayacak olan bir ikili dahil oldu. Davula Fredrik Andersson (Drums of Doom), vokale ise Legion (Mouth of Satan) geldi. Bu kadro Marduk'a çok fazla şey kattı. Eski tarzlarını aşarak daha çok sevilmeye başladılar.

1997'de grup, Avrupa turnelerinden Almanya konserini albüm yaptı. "Live in Germania", son derece iyi düzenlenmişti ve gördüğü büyük ilgi, özenli bir çalışmanın karşılığı niteliğindeydi. 1998 yılına gelindiğinde, Marduk, başarısını bir kez daha kesin olarak ispatladığı "Nightwing" ve "Here Is No Peace" çalışmalarıyla dinleyenlerinin karşısındaydı.

Daha sonra 1999 da "Obedience" ve "Panzer Divison Marduk" piyasaya sürüldü. Aynı yıl "La Grande Danse Macabre" adında bir de EP çalışması dinleyicilere sunuldu. EP'nin içinde "Obedience"," Funeral Bitch" ve "Into Crypts of Rays" isimli şarkılar bulunuyordu. 2000 yılında Marduk, Abyss Stüdyolarında eski tarzından biraz uzak ama yine de kalitesine yakışır bir albüm kaydetti. "La Grande Danse Macabre" isimli bu çalışmayı 2003 yılında çıkarılan "World Funeral" albümü izledi

Legion666_BlackMetaL
(şimdiye kadar 23 posta)
08.07.2007 00:21 (UTC)[alıntı yap]
SLAYER




Los Angeles kökenli grup yola, gitarist Kerry King ile başladı. Kerry son derece sert müzik yapan bir grup kurma planları içindeyken Tom Araya ile tanıştı ve grup kurma planlarından sonra Tom Kerry'e net bir yanıt vermedi.Bir süre sonra Kerry Jeff Hanneman ile tanıştı, o zamana kadar punk müzik ile ilgilenen Jeff bu projeye büyük ilgi duyarak gruba katılmaya karar verdi ve ardından gruba üst düzeyde yetenekli baterist Dave Lombardo katıldı. Bu arada basist ve vokalist arayan Slayer, Jeff'in Tom Araya ile konuşup ikna edip gruba katılması ile kadrosunu
kurmuş oldu. O zamana kadar yakın bir hastanede solunum yolları konusunda uzman bir terapist olarak çalışan Tom Araya, tıp ile ilgisini keserek kendisini tam manası ile müziğe verdi. Bu ne güzel bir seçimdir....

Slayer ilk olarak 1982 yılında başka grupların şarkılarını ufak kulüplerde çalarak para kazanmaya başlamışlardı. O zamanlar "Judas Priest" ve "Iron Maiden" şarkılarını çalmayı tercih ediyorlardı. Evet çığ ufak ufak başlamıştı ve giderek büyüyecek ve bütün dünyayı etkisi altına alacaktı..

Faaliyet ...

1983 yılının başında grubun başına tam manası ile devlet kuşu kondu. "Woodstock" adlı ufak bir barda çalarken Amerika'nın ünlü Metal Blade Stüdyolarının sahibi Brian Slagel onların performanslarından çok etkilenerek firmalarının yeni çıkaracakları bir toplama albümde bir Slayer şarkısı görmek istediğini söyledi. "Metal Massacra III" adlı bu toplama albümde yer alabilmek için sıkı çalışmaya karar veren Slayer, Brain'a grubun kayıtlarını yapmasını önerdi...

Bunu kabul eden Slayer "Aggressive Protector" adında bir şarkı yaparak bu toplama albüme dahil oldu. Brian daha sonra Slayer'e yardım ederek onların ilk kendi albümlerini çıkarmalarına ön ayak oldu, "Show No Mercy" adındaki bu ilk albümleri Aralık 1983 yılında piyasaya sürüldü. Pek çok metal dergisi yazar, Slayer'e güldü, çünkü albüm kapağındaki keçi/şeytan illüstrasyonu onlara çok komik gelmişti. Daha henüz müzik piyasası bu tür şeylere hazır değildi...

1983 yılında bir başka klasik albüm daha piyasaya sürüldü. Evet sizinde tahmin edebileceğiniz gibi Metallica'nın "Kill'Em All" albümü. Metallica'da Slayer gibi 1981 yılında müzik yapmaya başlamıştı.Show No Mercy albümü pek çok çığlık,gitar solosu ve son derece hızlı bateri soloları ile doluydu. Herkesin ortak bir kanısı vardı oda Tom, Jeff, Kerry ve Dave'in enstrümanlarını son derece profesyonelce ve iyi kullandıkları idi. Örneğin bir dergi "Dave Lombardo, Lars Ulrich'ten 8-10 gömlek üstündür" diye yazmıştı. Açıkçası bu fikre %100 katılmaktayım."Show No Mercy" çeşitli teknik sorunlar yüzünden 1984 yılında Avrupa'da piyasaya sürüldü.Aynı sene içinde Slayer "Chemical Warfare" adında bir şarkı bestelemişti. Bu onların şimdiye kadar yaptıkları en sert şarkıydı.Hemen ardından "Captor Of Sin" adlı şarkıyı kayıt ettikten sonra "Haunting The Chapel" adlı EP'lerini piyasaya sürdüler.

Cehennem bekçileri..

1985 yılında Slayer eylemlerine devam etme kararı alarak "Hell Awaits" albümünü piyasaya sürdüler.Albümün yapımcılığını onları keşfeden Brian
Slagel yapmış ve kendi firması Metal Blade etiketi ile piyasaya sürmüştü.Albüm, ismi gibi satanist içerikleri ile dolu idi (Hell Awaits - Cehennem Bekçileri). Albüm çok kısa süreç içinde 100.000 adet sattı (O zamanlar için çok ciddi bir rakam) ve bütün büyük firmaların dikkati, Slayer üzerinde toplandı. "At Dawn They Sleep", "Kill Again", "Necrophilliac" ve "Hell Awaits" gibi muhteşem şarkıların olduğu bu albüm
metal müzik piyasası için gerçek bir hazinedir. Show No Mercy albümü çıktığında onlara gülen eleştirmenler, utanç içinde köşelerine saklanmışlardır. Grup 1985 yılında ilk Avrupa turnesine çıktı....

Müthiş "Reign In Blood"

Gelmiş geçmiş en iyi Trash-Metal albümü

Bu albümden sonra speed metalin önü kesilmiş ve yavaş yavaş trash metale dönüş başlamıştı. Albümün açılış şarkısı "Angel Of Death" 2.ci Dünya Savaşı sırasındaki ünlü Auschwitz toplama kampında masum yahudiler üzerinde insanlık dışı deneyler yapan hasta ruhlu doktor Joseph Mengele'nin acımasızlıklarını anlatmaktadır.Bu şarkıyı Jeff Hanneman yazmıştır.Uzun sarı saçları olan bu gitarist Nazi Almanya'sı ile (SS-Waffen SS gibi askeri teşkilatlar) ilgilenmekteydi ve çok geniş bir Alman savaş ve Nazi madalyası kolleksiyonu vardır. Bu şarkı yüzünden pek çok insan Jeff ve diğer Slayer elemanlarının nazi olduğunu düşünmeye başlamışlardı ama onlar asla nazi değillerdi.Slayer grup logosunda bir demir kartal yer alması ve grubun fan klübünün adının "Slaytanic Wehrmacht"( wehrmacht = Almancada askeri güç, ordu demek) olması onların senelerce nazi grubu olarak bilinmesine yol açtı..

Grup Amerika ve Kanada'da ciddi zorluklar yaşadılar. Konser salonları Slayer'a salonlarını kiralamak istemediler. Büyük müzik firmaları onları reddetti, bu yüzden Ekim 1986 yılında "Reign Of Blood" albümü Def Jam Stüdyolarından piyasaya sürüldü. Bu yüzden Avrupa'daki Slayer fanları 1997 senesinde Slayer'in konserlerini seyretme şansına sahip oldular.Burada dikkati çeken nokta ise "Reign In Blood" albümünün şarkı sözlerinin satanist ve vahşi ifadelerle kurgulu olmasaydı. Yani nazizm ile uzaktan yakından alakası yoktu.

İlk altın plak rekoru, başarıya doğru bir adım daha..

Slayer, "Reign In Blood" albümü ile 1987 yılında ilk altın plak ödülünü almaya hak kazandı. Amerikada çok kısa bir süre içinde 500.000 albüm satması ve Amerika'da hiçbir konsere dahi çıkmamalarına karşın Amerika metal Top-100 listelerinde haftalarca ilk sırada kalmaları bu albümün başarısının ufak bir ispatıdır. Aynı sene içinde Slayer, efsanevi rock grubu Iron Butterfly'ın 14 dakikalık "In A Gadda Da Vidda" şarkısını "Less Then Zero" filmi için cover yapmışlardır.Hiç bir grup Slayer'in alt grubu olarak sahneye çıkmak istemiyordu. Çünkü seyirciler ilk saniyeden itibaren "Slayer! Slayer!" diye bağırıyorlar ve grupların kendilerini kötü hissetmelerine yol açıyorlardı..

Problemler - Bölüm I

Fakat herşey Slayer için iyi gitmiyordu . Grubun içinde sorunlar çıkmaya başlamıştı. Tom, Kerry ve Jeff bir yanda Dave başka bir yanda idi.Grup içinde kutuplaşma oluşmaya başlamıştı ve ardından Dave gruptan çıkartılarak yerine Whiplash grubunun bateristi Tony Scaglione alındı. Fakat istedikleri performansı veremeyen Tony grupta fazla barınamadı ve çıkartıldı. Daha sonra aralarındaki sorunlar çözülmüş ve Dave tekrar gruba dahil olmuştu. Grup hiç ara vermeden uzun bir Amerika ve Kanada turnesine çıktı.Bu arada eğer Dave gruba dönmeseydi Sacred Reich grubunun bateristi Gregg Hall'un gruba alınacağı söylentileri uzun süre konuşuldu. Ve 1988 yılında Slayer'in yeni albümü çıktı.

South Of Heaven...

"South Of Heaven" 1988 yılında piyasaya sürüldü. "Reign In Blood" albümünden biraz daha az sert ve hızlıydı.Bunun sebebi, müziklerin genelde Tom Araya ve Jeff Hanneman tarafından yapılmış olmasıydı. Daha önceleri genelde daha hızlı ve sert tekniğe sahip olan Kerry King'in şarkıları kullanıldığından son albümde daha yavaş tekniğe sahip olan Tom ve Jeff'in ön olana çıkması ile albüm Reign In Blood kadar sert olmamıştı. Bu albümdeki "South Of Heaven" şarkısı ayrıca Tom Araya'nın ilk yaptığı şarkıdır. Bu albümde şarkı sözlerinde de bir takım farklılıklar dikkati çekmektedir, yine sert ve satanist ifadeler kullanılmış ama bunun yanında ilk defa, nazizm, savaş, kürtaj ve televizyon vaizleri şarkı sözlerine dahil olmuştur. South Of Heaven, Mandatory Suicide ve Silence Scream bu albümün lokomotif şarkıları arasındadır.Slayer bu albümü ile de bir altın plak almaya hak kazanmıştır.Trash Metal dünyasının büyük dörtlüleri arasına bu albümden sonra girmiştir. Metallica, Anthrax ve Megadeth ile birlikte trash-metal dünyasının en büyük 4 grubundan birisi olmuştur.

1990 yılında grup "Seasons In The Abyss" albümünü piyasaya sürdü. Bu albüm eski ve yeni ritmler taşımaktaydı. Bir önceki albüm "South Of
Heaven"'dan daha sert olan bu albümde Tom Araya'nin vokalini biraz daha sertleştirdiğini görüyoruz. Tom bir ara seri katiller olayına daldığı için bir zamanların ünlü seri katili Ed Gein'den etkilenerek bu albümde "Dead Skin Mask" şarkısını yapmıştır. War Ensemble şarkısı ise konserlerde çalınıp seyircileri coşturacak lokomotif bir şarkıydı. Seasons In The Abyss, Slayer'in çıkış anında en çok sattığı albümdür. Amerika'da 1.000.000 dan fazla satarak Platin Plak ödünülü almıştır.

"The Clash Of The Titans" Turnesi

1990 yılında hala konuşulan ünlü Clash Of The Titans turnesine çıktılar. Megadeth grubu Slayer'a birlikte bir Avrupa turnesi yapmalarını önerdi. Turnenin Avrupa ayağında Suicidal Tencencies, Testament, Megadeth ve Slayer sahne alırken Amerika ayağında Alice In Chains, Anthrax, Megadeth ve Slayer sahne almıştır. Slayer ile Alice In Chains grubunun çok iyi anlaştığı hatta aynı soyunma odasını kullandıklarını görürken Slayer ve Megadeth'in devamli sürtüştüklerini görmemek mümkün değildi.Bunun en büyük sebebi pek çok konserde seyircilerin Megadeth sahnede iken Slayer Slayer diye bağırmalarıydı.

A Decade Of Aggression

Slayer 1991 yılında 10.cu kuruluş yıldönümlerini kutlamak amacı ile iki CD lik "Decade Of Agression" albümünü çıkardılar.Toplam 21 şarkıdan oluşan bu konser kayıtı albüm kişisel görüşüme göre Heavy-Metal tarihinde yapılmış en iyi konser albümüdür. Grup klasik şarkıları Angel Of Death, Mandatory Suicide, South Of Heaven, Chemical Warfare, Raining Blood, Black Magic gibi etkili şarkılarını sanki stüdyodaymış gibi çalıp kayıt etmeleri hemen hemen bütün müzik otoritelerince tam puan ile değerlendirildi. Dolayısı ile Slayer yine bir platin plak kazanmaya hak kazandı.

Problemler - Bölüm II

Metal dünyası Ocak 1992 de büyük bir şok yaşadı Slayer daha önce kendileri ile pek çok sorun yaşayan bateristleri Dave Lombardo'yu gruptan
kovdular.Bunun en önemli sebebi bir önceki sorundaki ile aynı idi Tom, Kerry ve Jeff Dave ve Karısı Theresa'yı ünlü oyuncak bebek "Ken ve Barbie" ikisilisine benzetiyorlardı. Karı koca hiç ayrılmıyorlar ve Dave devamlı çalışmaları aksatıyordu. Buna ek olarak birde sırtında
oluşan rahatsızlığın onun performansını düşürmesi eklenince Dave'i tek kelime ile gruptan kovdular. Grup bir süre sonra kendi grubu Forbidden'den ayrılan Paul Bostaph'ın boşta olduğunu duyunca onu çalışmalarına davet ettiler.Bünyelerine hemen alışan Paul Bospath'ı memnuniyetle gruplarına kabul ettiler.

The Monsters Of Rock: Slayer

Sıradaki turne "Monsters Of Rock" turnesi idi, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Polonya ve İngiltere ayaklarından oluşan bu turnede Slayer'a, "Iron Maiden", "Skid Row" ve "WASP" eşlik etmekteydi. Slayer'ın tahtına adaylar çıkmaya başlamıştı. Bunların en önemli ikisi "Pantera" ve "Sepultura" idi. Nitekim Pantera, "Vulgar Display Of Power" albümü ile Amerika'da platin plak alınca Slayer'in tahtına ortak olarak gösterilmeye başladılar.Bu süreç içinde trash metal yavaş yavaş ölmeye başlamıştı.Trash grupları ya yumuşayıp heavy metal, glam, power metale kayıyor yada sertleşip dark, doom, death metale kayıyordu.Bu süreçte ayakta kalabilen çok az grup vardı..Mesela Violence, Death Angel ve Dark Angel.


Slayer..Hayata dönüş!

Slayer 1993 yılının sonlarına doğru suskunluğunu bir filmin soundtrack albümü için bozdu. "Judgement Night" filminin soundtrack çalışması çok ilginç bir deneyim oldu. Bir metal grubu ile bir hip-hop yada hardcore yada punk grubu eşleştiriliyor ve beraber bir şarkı yapıyorlardı.Ve Slayer Ice-T ile eşleşti. Ve beraberce War, UK 82 ve Disorder şarkılarını yaptılar [Gerçekten her arşivde bulunması gereken bir şarkı, bulun dinleyin derim] Ağustos 1994 yılında Slayer Brezilya'da bir seri konser verdi. 40.000 kişilik kapasiteli stadyumlarda Suicidal Tendencies, Kiss, Black Sabbath ve bazı yerel gruplarla sahne aldılar.

Yeni albümleri Divine Intervention bize tekrar o eski sert Slayer'i geri getirdi. Reign In Blood albümündeki sertlik bu albümde tekrarlanmıştı. Albüm çıkar çıkmaz bir hafta içinde Amerika'da 100.000 satıp müzik listelerine direk en üst basamaklardan girmişti.Bu albümde genellikle her parça Tom ve Kerry tarafından yapılmıştır.Nedendir bilinmez Jeff bu albüm sırasında oldukça pasif kaldı.Bu albümden Killing Fields, Dittohead ve Divine Intervention gibi klasik şarkılar çıkmıştır.

Problemler - Bölüm III

Slayer'ın tahtına sahip olmak isteyen Sepultura grubunun vokalisti Max Cavalera bütün dünya önünde Slayer'a savaş açmış onların pis bir nazi grubu olduğunu ve konserlerine sadece neonazilerin gittiğini söylemiştir. Buna bir Fransız Televizyonunda verdiği iki dakikalık sansürlenmiş, küfürlerle dolu yanıttan sonra Slayer ve Sepultura kanlı bıçaklı iki grup haline gelmiştir..

Avrupa Turnesi 1994

1994 yılı başında Slayer Avrupa turnesine Machine Head ile çıktılar. Ama Max Cavalera'nın sesi yine kesilmiyor ve bir röportajında "Slayer yaşlı ve yorgun bu yüzden Machine Head gibi sert bir grubu yanlarına seçtiler" diyerek yine tansiyonu yükseltiyordu.Buna yanıt vermeyen Slayer sadece şunu söyledi "Machine Head bizim için mükemmel bir açılış grubu" Avrupa turnesinde hayal kırıklığına uğramayı bir kenara bırakın umduklarından çok büyük ilgi ile karşılaştılar...

1995 Turnesi

Ocak 1995de Biohazard ve Machine Head ile uzun bir Amerika turnesine çıkan Slayer, hemen ardından "Amerika Stüdyolar Birliği"nden onur ödülü aldılar. Mart ayında Uzak Doğu ve Avusturalya turnesine tek başlarına çıktılar.Pek çok müzik otoritesi, Slayer'ın Dave Lombardo'dan sonra Paul Bostaph gibi harika bir baterist bulması ile sorunlarından arındığını düşünürken, metal müzikten sıkıldığını söyleyen Paul Bostaph gruptan ayrılarak kendisine "The Truth About Seafood" adlı bir grup kurmuştur. Ama Slayer çok kısa vadede sorunu çözmüş ve Testament'in bateristi Jon Dette gruba katılmıştır.

Slayer'ın sıradaki albümü "Undisputed Attitude" Ekim 1995 yılında kayıt edilmesine karşın çalıştığı firmadan kaynaklanan sorunlar yüzünden
ancak Mayıs 1996 tarihinde piyasaya sürülmüştür.Bu albümden "I Hate You" şarkısına video clip çeken Slayer hemen ardından "Superficial
Love/Abolish Government" adında bir single piyasaya sürmüştür. Takiben Hollanda'daki ünlü Dynamo ve Danimarka'daki Roskilde festivallerine
katıldılar. Kasım ayında Ozzy Osbourne tarafından organize edilen OzzFest festivaline katılmışlar ve Neurosis, Fear Factory, Biohazard, Sepultura, Danzig, ve Ozzy Osbourne ile beraber sahne almışlardır.Bu festival sonunda Ozzy Ozbourne'un firmasının çıkardığı bu festival CD'sinde Slayer "Angel Of Death" şarkısı ile yer almıştır. 1997 yılı başlarında bateristleri Jon Dette Jeff ile anlaşamadığını öne sürüp gruptan ayrılmıştır ve Slayer yine aynı sorunla başbaşa kalmıştır..BATERİST ! ....

"The Truth About Seafood" adlı kurduğu gruptan beklediğini alamayan Paul Bostaph Slayer'in bize tekrar katılırmısın teklifini kabul edip gruba geri döndü ve böylece Slayer yine baterist sorununu bu şekilde çözdü.Bu sırada Dave Lombardo kendi grubu Grip Inc. ile Slayer'in bir turneye beraber çıkmasını teklif etti ama Slayer'ın menajerleri buna gülerek net bir "HAYIR" yanıtı verdiler.

Yeni Albüm... Sonunda

Haziran 1998 tarihinde Slayer yeni albümü "Diabolus In Musica"yı piyasaya sürdü. Çıktıktan sonra bütün müzik otoritelerince harika bulunan bu albüm için yazılan kritiklerde grubun "Reign In Blood" havasını yeniden yakaladığını ve 1986 daki o sert acımasız Slayer'ın geri döndüğünü yazdılar. Amerika'nın en büyük müzik firması SONY/COLOMBIA etiketi ile piyasaya sürülen albüm gerçekten Slayer'in kendini yeniden bulmasını sağladı. Aynı firmada çalıştıkları "System Of A Down" ile birlikte bir Amerika ve Avrupa turnesine çıktıktan sonra Danimarka'daki Roskilde festivaline katıldılar.Bu arada yine Slayer-Sepultura çatışması başlamıştı ki, S.O.A.D grubu elemanları daha önce Sepultura ile de sahne aldıklarını ama Slayer'ın her açıdan daha iyi müzik yapıp daha profesyonel olduklarını açıklaması ortalığı daha da kızıştırmıştı. Slayer Avrupa turnesinden sonra tek başlarına Avusturalya ve Japonya turnesine çıktı.

Slayer, turnelerine 1999 yılında devam etti. Mart ayında Sick Of It All ve Messugah ile bir Amerika turnesi yaptılar.Hemen ardından yine OzzFest festivaline katıldılar bu sefer Black Sabbath, White Zombie, Deftones gibi pek çok grup ile sahneye çıktılar.Festivelden sonra Ozzy Ozbourne'un açıklaması tamamı ile Slayer'ı açıklıyordu "Festival sırasında pek çok insan çimlere uzanıp çıkan grupları dinleyip içkilerini içerken Slayer sahne aldığında hepsi sahneye doğru koşarak ayağa kalktılar ve çılgınca eğlendiler.... inanılmaz birşeydi, inanılmaz ..."

Turneler ve festivaller ile geçen dönem sonunda Slayer'in 10-11 şarkısı ortaya çıkmıştı.Özellikle Tom ve Kerry oldukça üretkendi ve turneleri sırasında yeni albümleri için gerekli miktarda şarkı bestelemişlerdi. 2001 yılında çıkardıkları "God Hates Us All" albümü ile ortalığı tam manası ile yıktılar. Tam 20 sene sonra hala ilk günlerindeki gibi sert nefret dolu müzikleri ile dinleyicilerini memnun ettiler. Ve hemen ardından Bruce Dickinson'un Iron Maiden'e geri dönmesi ile beraber bir turneye çıktılar. Hala ayaktalar ve ilk günkü kadar sertler...
Legion666_BlackMetaL
(şimdiye kadar 23 posta)
08.07.2007 00:22 (UTC)[alıntı yap]
CHİLDREN OF BODOM



Farklı bir klavye, farklı bir gitar... Üstüne üslük olmadık bir vokal; Children of Bodom... Finlandiya, metal müzik için önemli ülkelerden biri olmuştur her zaman. Ve 97 yılından bu yana Finlandiya denildiğinde akla bir grup fazladan geliyor. Bu grup, içinde bir çok metal müzik türünün etkilerini taşıyan ve metal müziğin nasıl yenilenerek yoluna devam ettiğini kanıtlayan Children of Bodom... Doksanlı yılların başında "Inearthed" olarak anılan topluluk, bu isim altında 2 demo yayınladı. Bu demolarda göze batan ilk şey farklı bir tarzın yapılanmış olmasıydı. Bu türe isim koymak hiç de kolay değildi. Children of Bodom'un, 'özgün tavrını' ne denli başarıyla sergilediği, bu şekilde de ortaya çıkıyordu.

Başta Finlandiyalı Stratovarius'un örnek alındığı klavye etkileri kendine özgü bir hava yakalamıştı. Ancak gruba 'power metal'damgası vurmak mümkün değildi. Alexi'nin scream (çığlık) vokal yapıyordu ve yeteneğiyle bir çok black ve death dinleyicisinin beğenisini kazandı. Grup, Chidren of Bodom olarak piyasaya 97 de "Someting Wild" ile çıktı. Albümde ilk dikkat edilen şarkı; "Deadnight Warrior" idi. Parça, bundan sonraki COB stilinin bir numaralı örneklerindendi. Albüm, grubun Finlandiya içindeki basit kitlesini yüzlerce kat arttırdı. Underground bir grup olmaktan sıyrılıp büyük bir şirketle anlaştılar ve kendi isimlerini taşıyan bir single ile kariyerlerini sürdürdüler. Bu çalışmanın, anlaştıkları şirketin ani baskısıyla piyasaya sürüldüğü biliniyor. Belki de bu yüzden plak şirketinin dileğini yerine getiremediler elde edilen vasat sonuçların gösterdiği gibi... Ancak 98'de çıkan single çalışması ile bu kez istenen gerçekleşecekti. "Downfall" single'ı beklenenden çok tutuldu ve hayran kitlesiyeni albümün çıkış tarihini gözlemeye başladı.

99'da beklenen albüm Avrupa'yı sallamayı başardı. Children of Bodom, ününe ün katarak yoluna devam ediyordu. Dönemin tanınmış gruplarıyla turnelerde sık sık sahne paylaşan grup, bir marka olarak metal piyasasında ağırlığını hissettirmeye başladı. "Hatebreeder" albümünde dikkat edilmesi gereken başlıca şarkılar "Warheart", albümle aynı adı taşıyan "Hatebreeder" ve tabii "Downfall" oldu. Children of Bodom, bir albümünde bir çok metal müzik tarzının örneklerini sergileyebiliyordu. Bir şarkıda tamamen kendinizi klavyeye vermişken diğerinde Alexi'nin süper çığlığıyla uyanıyorsunuz. Grubun en önemli özelliklerinden biri, kendine benzer ikinci bir örnek verilemeyecek olması. Müzikleri, 'power metal' kalıbına sokulmaya çalışılsa da bu tarzın alışılageldik saf vokalleriyle Alexi'ninkiler arasında çok büyük farklar olduğunu gözlemliyoruz.

Grup elemanlarının favori grupları da kendi müziklerine yansımış gibi görünüyor. Röportajlarda belirttikleri idol gruplar o kadar çeşitli ki hepsini bir arada düşünmeniz mümkün değil. Children of Bodom, gelecekteki çalışmalarında da Stratovarius, Ozzy, Wasp, Slayer, Cathedral ve Kreator'dan doğma bir çocuğun yükselişini izlettirecek bizlere...

99'un sonlarına gelindiğinde "Tokyo Warhearts" ile metal piyasasında yeni bir patlama oldu, COB ilk canlı performans çalışmasını yayınladı. Konseri en doğal haliyle çok az rötüşlü bir şekilde karşımıza çıkaran albüm, grubu canlı görme fırsatından uzak olanlara ilaç gibi bir etki yarattı. Children of Bodom, 2000 yılında "Hate Me" single çalışmasıyla yeniden hayranlarının karşısına çıktı. Bu çalışmada yer alan iki şarkıda gerçekten çok başarılılardı. Şarkılar "Hate me" ve "Hellion" idi. Bir dahaki albümde bu tarz şarkılara yer verileceğini tahmin eden müzikseverler hayal kırıklığına uğramadı. Ardından gelen "Follow the Reaper", grubun en yüksek performans gösterdiği albümlerden biriydi. Bir çok grup kısa dönemde kendini yenilemeyi denerken COB, tarzında pek bir değişim yapmamıştı. Yine aynı metal müzik karışımı karşımızda duruyordu. Tabii özgünlüğünü tümüyle koruyarak...

Çıkardıkları bu albümde kuşkusuz çok başarılı parçalar vardı. Bunlar arasında "Bodom After Midnight", yüksek bütçeli bir kliple televizyon izleyicilerine de sundukları "Every Time I Die", albümle aynı adı taşıyan "Follow The Reaper" ve single'ıyla büyük ilgi uyandıran "Hate Me"yi saymak mümkün.

Sonrasında Children of Bodom, her büyük grubun izlediği politikayı izledi. Çok başarılı ve çok satan bir albüm yapmıştı ve bu çalışmanın ödülü olarak geri çekilip dinlenmeyi tercih ettiler. Birkaç büyük festival organizasyonunda sahne alsalar da yeni bir albüm için uzun süre sessiz kaldılar. Gitarist Alexander Kuoppala ile yollarını ayıran grubun, yeni çalışmalarıyla özgün tarzını koruyup koruyamayacağını zaman gösterecek.



Bütün konular: 25
Bütün postalar: 150
Bütün kullanıcılar: 19
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
HaberAktüeL  
   
Milliyet Haber  
   
Devlet Linkleri  
  Online E-Devlet Hizmetleri
Devletim.com
TC Kimlik No
Vergi Kimlik No
ÖSYM Sonuçları
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
Su Fatura Ödeme
Doğalgaz Fatura Ödeme
Günlük Burç
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol